“Biz futbolcular olarak denetlenmeyi, yaptığımız işin görülmesini, gözlemlenmesini isteriz” diyen Ozan Tufan, Bulut’un bu dönem kendisine verdiği farklı rollerden mutlu. Hatta performansındaki artışı, çeşitli konumlarda ve misyonlarda kullanılmasına da bağlıyor.

Salgın periyodu atletleri zorladı. Sen bu devri nasıl geçirdin, özel çalışmalar gerçekleştirebildin mi?

Ortalama 100 yılda bir dünyanın başına gelen global salgın, bu defa bizim oynadığımız periyoda denk geldi. Alışılmış ki bizim profesyonel futbolcular olarak her koşula ahenk sağlamak üzere bir misyonumuz da bulunuyor. Bu duruma da bilhassa kulüp profesyonellerimiz ve hocalarımız sayesinde adapte olduk. Ben şahsi olarak ferdî disiplinimi üst seviye tutmaya hatta artırmaya çalıştım. Pandemi, tüm insanlığa değerli dersler verdi, tüm dünyanın hayatı çok keskin filtreler içerisinde aktı bir mühlet. Burada değerli olan nokta, önceliklerinizi sıralamak ve bunları kırmızı çizgilerle çizilmiş bir disiplin yönergesi içerisinde uygulamak. Ben de şahsen bunları yapmaya çalıştım. Dikkatli beslendim, antrenmanlarımı aksatmadım, her şeyden kıymetlisi toplumsal ara ve karantina kurallarına uyarak sıhhatimi muhafazaya çalıştım. Umarım bundan sonra da bunu sürdürebilirim. Bunun meyvelerini alanda, bilhassa grubuma katkıda bulunabilme manasında toplayabildiğim için memnunum.

Fenerbahçe yapılan transferlerden sonra medyada şampiyonluğun en büyük favorisi olarak gösteriliyor. Sence bu dönem takım yapılanması dışında farklı olan neler var? Kimi kendinize rakip olarak görüyorsunuz?

Taraftarların bizleri bu formda konumlandırması olağan ki hoş fakat bu durumun çok fazla abartılmaması gerekiyor. Bu durum hem gerçekçi ölçüler dışında bir beklentiye yol açabilir, hem de rakiplerimize saygısızlık olabilir. Elbette herkes istediğini düşünmek konusunda özgür lakin en azından ben bu hususta bu kadar cüretkâr bir yorum yapmak istemiyorum. Lig çok uzun, koşullar olağan değil. Olağan ki kendimize çok güveniyoruz, olağan ki en iyisi olmak için çalışıyoruz lakin ‘favori’ sözünü sevmiyorum.

Bu dönem farklı olarak biraz daha ekip ruhunu oluşturabildiğimizi düşünüyorum. Gruptaki arkadaşlık ve samimiyet hiç olmadığı kadar üst seviye. En büyük rakibimiz ise kendimiz. Biz daima kendimizle müsabakalı, kendi performansımızın üzerine çıkmalıyız.

Erol Bulut, Galatasaray derbisinde sana stratejik bir rol verdi. Forvet gerisinde kullanıldın ve Marcao’nun geriden oyun kurmasına mahzur oldun. Sonraki iki maçta da bu rolde kullanıldın ve epeyce başarılı performanslar gösterdin. Bu yeni rolün hakkında ne düşünüyorsun?

Hocamızın beni farklı rollerde kullanması hoşuma gidiyor. Ben Fenerbahçe’de ve tüm mesleğim boyunca birçok mevkide misyon aldım. Sağ bek bile oynadım. Ekibin muhtaçlıkları doğrultusunda neresi gerekiyorsa orada vazife yapmaya hazır olmak bizim vazifemiz. Nerede oynadığın değil, sana verilen vazifesi ne kadar tamamladığın kıymetli. Sonuç olarak biz ferdi olarak değil, ekip başarılı olduğunda anlamlıyız. Kadro kaybettikten sonra ferdî performanslarımızın çok da bir ehemmiyeti yok.

Bulut’un sana özel bir rol vermesi, kendini daha iyi hissettiriyor mu? Performansının yükselmesi için gereksinimin olan şeylerden biri bu muydu?

Katiyetle. Biz futbolcular olarak denetlenmeyi, yaptığımız işin görülmesini, gözlemlenmesini isteriz. Bu manada hocamın benim farklı alanlarda da performans gösterebileceğimi düşünmesi benim açımdan çok kıymetli bir durum. Ben de buna uygun olarak bana verilen direktifleri maç saatine kadar başımda oynamış oluyorum. Konsantrasyonumun dağılmasına asla müsaade vermemeye çalışıyorum. Bir nevi transa geçmek üzere. Performansımın yükselmesinde natürel ki hocamın bu tip yönlendirmelerinin tesiri çok büyük.

Ulusal Grup’ta ise daha alışık olduğun bir durumda, 8 numarada kullanılıyorsun. Farklı rollerde kullanılmak oyun çeşitliliğini artırıyor mu?

Katiyen artırıyor. Olağan her iki ekibin takım yapısı, oyuncu dağılımı ve oyun sistemi farklı. Münasebetiyle roller de değişiyor. Değişmeyen tek şey, kazanma hırsı. (Gülerek)

Bursaspor’daki birinci büyük çıkışını yaptığın 2014-15 döneminde 10 gole direkt faal vardı. Geçtiğimiz dönem da 12 gole katkı sundun. Bu dönem ulusal ortada ise Almanya ve Sırbistan karşısında goller buldun. Buna rağmen kamuoyunda genel olarak defansif bir orta saha oyuncusu olarak görülüyorsun. Sence bunun sebebi ne olabilir? Sen kendini nasıl tanımlıyorsun?

Defansif orta saha olarak görenlerin sayısı nitekim az değil. Bunun sebebi, birinci bölge ile üçüncü bölge ortasında bir köprü misyonu görerek topu ileriye taşıyabilme özelliğim olabilir. Bilhassa süratli atağa çıkarken topun oyunda süratli akması gerektiği vakitlerde bunu en süratli biçimde yapmaya çalışıyorum. Rakibin en hazırlıksız olduğu anda, topu birden alıp boşluğa hakikat yönelmek ve en iyi pas opsiyonunu kullanabilmek, bazen de çerçeveyi gördüğünüzde şut çekebilmek. Bunu saniyeler içinde yaptığınızda, daha doğrusu rakibinizin yerleşiminden evvel yapabildiğinizde skoru bulma ihtimaliniz çok yüksek.

Alışık olmadığımız bir Türk futbolcusu profiline sahip olduğunu söylesek katılır mısın? Sadece iki ceza alanı ortasında tempolu oynama özelliğin sebebiyle değil, patlayıcılığı ve fizik gücüyle de fark yaratan bir oyuncusun. Bu açıdan Türk oyuncularında genelde bulunmayan özelliklere sahip olduğunu düşünüyor musun?

Katılır mıyım? Bilemiyorum neye alışık olduğunuzu. (Gülerek) Latife bir yana, futbolda yahut hayatın birçok alanında başarılı olan insanların ortak özelliği, çok çalışmak. Ben yalnızca bunu yapıyorum. Hem fizikî hem mental olarak kendimi hazır tutmaya çalışıyorum. Natürel ki herkesi üzere geçmişte benim de yanılgılarım, eksiklerim oldu. Değerli olan, bunları minimal düzeyde tutup bunun farkında olmak ve üzerine koymak. Tam olarak bunu yapmaya çalışıyorum. Benim kendi performansım üzerine çok yorum yapmam yanlışsız olmaz, bunun takdiri kamuoyunun. Esasen daima söylediğim üzere, kadro kazandıkça bizim performanslarımızın manası var. Arjantin Ulusal Kadrosu kaybettiğinde kimse Messi’yi konuşmaz. Messi Barcelona’nın kazandığı müddet içerisinde bugünkü manasına sahip olabilir.

Son 5 yılda Türk oyuncuların görünürlüğü Avrupa liglerinde epeyce arttı. Sen de hem oyun şekli hem de yaş prestijiyle pek çok grubun radarındasındır. Meslek planında Avrupa var mı? Bilhassa son iki yılki performansın ile teklif aldın mı?

Yaşım 25, aslında bir futbolcu için genç diyemeyiz. Lakin şunu söyleyebiliriz, 25 yıla birçok müspet istatistik sığdırabildim çok şükür. 55’e yakın ulusal formayı giydim, yaşadığım birçok düşüş devirlerinden pes etmeden güçlenerek çıktım, asistler yaptım, goller attım. Şu anda da kendimi çok iyi hissediyorum.

Her Türk oyuncunun meslek planında Avrupa vardır lakin hakikat kaidelerde gitmek istedim daima. Benim hedefim Avrupa’da bir gözüküp geri gelmekten çok, oralarda uzunca mühletler kalabilmekti. Bu bağlamda bundan birkaç yıl evvel Crystal Palace benimle çok önemli bir biçimde ilgilendi ve imza etabına geldik. Uçak biletlerimize kadar gönderildi, tam gideceğimiz günün öncesindeki bir maçta Crystal Palace’ta Sako sakatlandı. Kulüp, acil olarak o bölgeye destek yapma kararı aldı ve benim transferim gerçekleşmedi. Benim yerime Sörloth’u aldılar. Bu bahsin ayrıntıları çok bilinmez lakin başımıza bu türlü bir şey gelmişti

Onun dışında yeniden Fenerbahçe’yle mukavele yenilemeden evvel Bayer Leverkusen ile konuşmalar oldu. Birçok kulüp durumunuzu soruyor lakin sizin öncelikleriniz kıymetli burada. Transfer sıkıntısı, üzerine atlanacak, acil karar verilecek bir mevzu değil bana nazaran. Benim kulübüm Fenerbahçe, burada önüme bir plan konuluyor ve bu plan beni tatmin ediyor, sonra da burayla mukavele yeniliyorum. Bu transfer periyodunda de ilgilenenler oldu, Rus kulüpleri bilhassa. Lakin Fenerbahçe’de şu an çok memnunum ve tek bir mevzuya kanalize olmuş durumdayız: Şampiyonluk.

Kaynak: Goal Türkiye

Cumhuriyet